23 Aralık 2017 Cumartesi

MARTİN LUTHER (AFAROZLU PAPAZ)

''GÜNAH ÖZÜNDE TANRI'DAN UZAKLAŞMAK DEMEKTİR''

Ortaçağ Avrupa'sında büyük değişimlerin olmasını sağlayan kişidir.
Hristiyan din adamı olan Martin Luther aynı zaman iyi bir reformcudur. Almanya'da 1483'de doğan Martin varlıklı bir köylü ailenin çocuğudur. İyi bir eğitim almış olan Martin aynı zamanda felsefe hocasıdır. Daha sonra Ausgustinuscular tarikatına girerek 1507'de papaz olmuştur. Bir kaç yıl sonrada mensubu olduğu tarikatın Almanya vekili oldu.
Hazreti İsa'ya bildirilen hak dininin belli bir zaman sonra Yahudiler tarafından gizlice, yavaş yavaş değiştirilmesi ve çoğaltılması sonucu, uydurma İnciller çoğu yerde okunurluk kazandı. Kral Konstantin ve ondan sonra gelenler Hristiyanlık dinine çeşitli şeyler eklediler. Bunun için defalarca meclisler toplandı ve bu meclislerin aldığı kararlarla İncil sayıları daha  çoğaltıldı. Kiliseler bu sayede hem zenginliklerini hem de otoritelerini güçlendirdiler. Din adamları (papazlar) halkın günahlarını affedip, Cennetten yerler satmaya başladılar. Buna karşı gelen Martin Luther ise Wittinberg şatosunun kapısına maddeler halinde  bildirge asarak Tanrı ile kul arasına kimse giremeyeceğini bilirdi. Bu bildirgeden rahatsız olan Papa onuncu Leon, Martin'i afaroz edip dinsiz ilan etti. Kral Beşinci Shalken ise Martin'i huzuruna çağırarak, maddelerini geri çevirmesini teklif etti. Bu teklifi kabul etmeyen Martin, Kral tarafından da dinsiz ilan edildi. Bunun üzerine  1524'de protestanlığı ilan etti. Pek çok kitap yazdı. Ve dindeki reform hareketlerini Alman halkına benimsetmek için uğraştı. Yaptığı reformlar Hristiyan aleminde büyük etki yarattı. Bu etkiler ve fikir ayrılıkları büyük harplere neden oldu.  Fikir ayrılıkları günümüz avrupasında sönük bir şekilde hala devam etmektedir. Luther doğum yeri olan Almanya Eisleben'de 1546 yılında vefat etti.

SULTAN BAYBARS

   
''ASTINDA TAĞI, BAŞINDA BAĞI BAR ALTINDAN TAHTI BAŞINDA BAHTI VAR''

Sultan 1.Baybars; Memluk sultanıdır. Asıl adı: El-Meliküfz-Zahir Rüknettin.

Küçük yaşta Türkistan'dan kaçırılıp tutsak edilmiş köle olmuştur. Serbest kalınca Memluklülerin arasına katılarak zeka ve yeteneğiyle kısa sürede kendini gösterip ordusunda görev aldı. Memluk Ordusuna başarılı hizmetler verdi. Mısır’ı ele geçirmek isteyen Fransa Kralı St. Louis’nin tutsak alınmasını sağladı. Aynı zamanda Turanşah’ın öldürülmesinde de görev yaptığı için, Aybeg tahta çıkınca Şam’ a kaçıp bir süre orada kalmak zorunda kaldı. .Daha sonra Kutuz’un sultan olması üzerine onun hizmetine girdi. Moğollara karşı, Suriye’ye gönderilen Mısır Ordusu’nun öncü birliklerine komuta ederek düşmanı yenilgiye uğrattıp büyük bir başarı elde etti. Kutuz’u 22 Ekim 1260’ta öldürttükten sonra Memluk emirlerince oy birliğiyle hükümdar seçildi ve Memlük sultanı oldu. Kahire’ye döndüğünde Kutuz’un koyduğu ağır vergileri kaldırınca Mısır halkı tarafından sevgisini kazandı. Hülagu’ nun Bağdat’ı ele geçirmesi üzerine, kaçarak Kahire’ye gelen Halife el-Zahir’ in oğlu Ahmet’e biat ederek İslam dünyasının koruyucusu durumuna yükseldi halifeliği Memluklüre kazandırdı. Böylece İslam hukuk geleneğine göre, hükümdarlığı meşruluk kazanan Baybars, yeni halifeyi de yanına alarak 3 Eylül 1261’de Suriye Seferi’ne çıktı. Halife, Bağdat’a yürürken Hit yalanında Moğollarca öldürülünce, Baybars Kahire’ye döndü.

Daha sonra Kerek üzerine yürüdü ve buradaki Eyyubi hanedanını ortadan kaldırdı. 1264’te de Birecik’i Moğollardan kurtarmak amacı ile Suriye’ye sefer düzenledi. 1265’teki Suriye-Filistin Seferi’nde pek çok kaleyi ele geçirdi. Suriye Seferi de çok başarılı geçti; yenilen Fransızlara belli kentlerde barınma hakkı tanıdı. Hicaz’a gitti. Medine ve Mekke’yi ziyaret edip hacı oldu. İsmalileri egemenliğine alıp vergiye bağladı. Kahire’ye döndüğünde Moğolların bir saldırı hazırlığı içinde olduklarını haber alınca, ordusuyla Suriye’ye üzerine yürüdü. Şam’da Abaka Han’ ın elçileriyle görüşmeler yaptıktan sonra üç koldan Fırat’ a doğru hareket eden Baybars’ın emirlerinden Kalavun’un komutasında gönderdiği Memluk kuvvetleri ırmağı geçtikten sonra Moğolları yendi.

17 Ocak 1276’da Moğollar ve Vezir Muinüttin Pervane’nin baskısından Şam’a kaçan Anadolu beylerinin isteğiyle Moğol egemenliğine son vermek için yeni bir sefere çıktı. Memluk emirleriyle Halep’e kadar geldi. 27 Şubat 1277’de yeniden Suriye’ye hareket etti. Anadolu içlerine yönelerek Elbistan yakınlarında Selçuklu-Moğol kuvvetlerini yendiler. Moğollar Tokat’a çekildiler. Baybars, 2 Mayıs 1277’de Kayseri’yi ele geçirdi ve adına hutbe okuttu. Ancak çekilince Moğollar büyük bir kırıma giriştiler. Moğollar onbinlerce Türkü ve pek çok Selçuklu devlet adamını öldürdüler. Kentleri yakıp yıktılar. Baybars Anadolu Seferi dönüşünde hastalandı ve dizanteriden öldü. Cenazesi, vasiyeti üzerine Şam’da yaptırdığı türbesine gömüldü.

Saltanatının en parlak ve güçlü döneminde ölen Baybars, ortaçağ Türk-İslam tarihinin büyük hükümdarlarından biri sayılır. Haçlı eferleri karşısında Yakındoğu İslâm dünyasının durumunu güçlendirdiği gibi doğudan gelen yıkıcı Moğol kuşatmasının da, Suriye ve Mısır’a yayılmasına engel olmuştur.

22 Aralık 2017 Cuma

SELAHADDİN EYYÜBİ (KUDÜS FATİHİ)



Frenklere bakın! Dinleri için nasıl gözleri dönmüşcesine savaşıyorlar oysa ki biz Müslümanlar cihat yolunda hiçte ateşli degiliz.

Hıristiyan Haçlı Orduları ile mücadele içinde geçiren Sultan Selâhaddin-i Eyyûbî, 1137’de doğmuş ve 4 Mart 1193 de Şamda vefât etmiştir.Eyyubi, haçlı krallıklarına karşı Hıttin savaşını başlattı. Haçlıların Kudüs kralı ve ordusu Filistin’deki Hıttin’e kadar ilerlemişti. Bunu bilen Selahaddin, Hıttin’deki tüm su kuyularını çevirdi. Günlerce çölde ilerleyen haçlılar susuzluktan bitkin düştü. Hıttin’e ulaştıklarında Selahaddin Eyyubi’yi karşılarında gören haçlılar savaşmak zorunda kaldılar. Kısa sürede sonuçlanan savaşta haçlılar büyük kayıplar vererek dağıldılar. Müslümanlar Hıttin savaşıyla Kudüs Krallığının büyük bölümünü ele geçirmeyi başardılar.1187 yılında Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Hittin Savaşında haçlıların elinden geri almayı başardı. Kudüs halkına en iyi şekilde muamele yaptı. Kübbetü's Sahra’nın üstündeki haç işaretini kaldırttı. Şehrin restore, mimari ve yenilenmesine çok önem verdi. Mübarek Mescid-i Aksa’ya Nureddin Zenki'nin hazırlamış olduğu minberi hediye etti. Bu minberin işlemesi İslam şaheserlerindendir. Selahattin Eyyübi’nin vefatından sonra Fransızlar kral Federik zamanında Kudüs’ü tekrar ele geçirdiler. İngilizlerin elinde 11 yıl boyunca kaldı. 1244 yılında Salih Kral Necmettin Eyyüp tarafından tekrar Müslümanlar tarafından geri alındı. 1243 ile 1244 yılları arasında Moğollar saldırıda bulundular ve şehri aldılar. Fakat Memluküler 1259 yılında Ayn Calut savaşında Seyfettin Kutz ve Zahir Bibars önderliğinde Moğolları yendiler. Ve 1517 yılına kadar Filistin Kudüs dâhil Mısır ve Şam’a hâkim olan Memluklerin hâkimiyetinde kaldı.

Selâhaddin-i Eyyûbî, mücadelesinden bir an gerilememiştir. Selâhaddin-i Eyyûbî, dini ve vatanı için cepheden cepheye koşmuş müstesnâ bir şahsiyettir.

Selâhaddin-i Eyyûbî son hastalığında kapının önündeki devlet bayrağını kaldırtıp, onun yerine aynı direğe kefenini astırmış ve bu işe memur ettiği bayraktara emir verip durmadan şöyle bağırmasını emretmiştir: “Sultan Selâhaddin’in dünyadaki fetihlerinden ahirete götürebileceği şey, işte bu kefenden ibarettir.”



ÖGEDAY ( CENGİZ HAN OĞLU)

                                                  Cengiz Han'ın 3.oğlu Ögeday

Ögeday'ın doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir.Gobi çölünde keçeden bir çadırda doğmuştur.Avcılık ve savaş sanatları üzerine eğitim almıştır. Eli kılıç tutar yaşa geldikten sonra kendisine Cengiz Han  tarafından verilen görev Cengiz Han'ın başdanışmalığıydı. Ögeday 1203 yılında Kereyitler'le yapılan Halahalcit Savaşı'nda ağır yaralandı. Ertesi yıl Merl
kitleri egemenliği altına alan Moğol hanlığı, Ögeday'a Merkit hanının kızı olan Töregene ile evlendirildi.Daha sonra 1211-1216 yılları arasındaki Çin Seferleri'ne katıldı.1219 yılında veliaht olan Ögeday, ağabeyleri Cuci ve Çağatay'la birlikte Harezm seferlerine katıldı. Otrar seferinde başarılı bir komutan olduğunu kanıtladı. Cengiz Han'ın 1227 yılında ölümünün ardından Ögeday yeni hükümdar seçildi. Ögeday, tahtın varisi olarak iş başına geldiğinde, dünyanın neredeyse yarısına hükmediyordu. Ögeday kardeşleri gibi zalim değil; iyi huylu ve hoşgörülüydü. Kardeşleri savaşlara devam ederken o genelde Karakurum'daki çadırdan sarayında oturur, Han tahtının önünde boyun eğen halkın söylediklerini dinlerdi.

Bir gün Çinli oyuncular, Ögeday'ı eğlendirmek için kukla oynatıyorlardı. Han, kuklaların arasında uzun bıyıklı ve sarıklı bir ihtiyarın at kuyruğunda sürüklendiğini gördü ve Çinlilere bu adamın kimi temsil ettiğini sordu. Oyuncu başı şu cevabı verdi: "Moğol cengaverleri esir Müslümanları arkalarında böyle sürüklerler."

Ögeday oyunu durdurdu ve hizmetçilerine hazinesinde bulunan Çin'in ve İran'ın en pahalı kumaş ve halılarını getirtti. Bunları Çinlilere göstererek, onların yaptıkları malların Batı mallarından çok daha aşağı kalitede olduğunu söyledi. Dedi ki: "Benim memleketimde birçok Çinli esiri olmayan tek bir zengin Müslüman yoktur. Halbuki hiç bir zengin Çinli'nin Müslüman esiri yok! Bilirsiniz ki Cengiz Han, bir Müslüman'ı öldürene kırk altın mükafat verilmesini emretmişti. Fakat bir Çinli'nin hayatının bu değerde olduğuna hükmetmedi. O halde nasıl oluyor da siz Müslümanlarla eğlenmeye cüret edebiliyorsunuz?" Ve oyuncularla kuklalarını sarayından kovdu.

Ögeday. 1240 yılında Tataristan'da geleneksel olarak düzenlenen av partisinde fazla içkiden hastalandı. Uzunca bir süre yönetimde etkisiz kaldı. 1241 yılında ölümünün ardından zehirlendiği şüphesiyle bazı cariyeleri ve devlet adamları öldürüldü.Ögeday'ın ölümünün ardından ülkeyi beş yıl boyunca eşi Töregene yönetti. Oğlu Güyük Han 1246 yılında Kağan seçildi. 1249'da Güyük ölünce iki yıllık bir aradan sonra Moğol tahtına Toluy'un oğlu Mengü oturdu.

20 Aralık 2017 Çarşamba

ÇAR 1.PETRO (DELİ PETRO)

''YENİLE YENİLE BİR GÜN YENMEYİ ÖĞRENECEĞİZ''
Petro 1672 de doğmuş, 1682 de tahta geçmiş 1725 e dek çarlık Rusyası'nı yönetmiştir Rusya her tarafı dökülen bir imparatorluktu.Rönesans ve reform hareketleri ile dönüşen Avrupa ilerlemiş fakat Rusya batılılaşmayı reddetmiş ve modern rüzgara karşı kendini kapatmıştır. Petro küçük yaşta Avrupa'ya giderek ülkelerdeki maden sistemleri ve teknolojisini özümsemiş, aynısını kendi ülkesine getirmek için uğraşmıştır. 1.Petro ülkesini güçlendirdikten sonra Rusya'nın sahili olmadığı ve Karadenize inmek için Petro 1696'da Azak kalesine hücum ederek Osmanlının elinden aldı. 1709'da da onikinci Charles'e karşı Poltava zaferini kazanarak onu Osmanlıya sığınmaya mecbur etti. Petro İsveç kralının kendisine teslim edilmesini istemişti. Osmanlı bunu kabul etmeyerek kralı beş sene muhafaza etmiş ve sonra memleketine kaçmasına imkan vermiştir. Osmanlıyla bu sebepten dolayı muharebeye girişti fakat Baltacı Mehmed Paşa'nın kumandası altında bulunan Osmanlı ordusu tarafından Prut'ta 1711'de zor durumda bırakılmıştı. Baltacı Mehmed Paşa biraz azimli davransaydı, Petro ya yenilecek ya da askeriyle birlikte mahvolacaktı. Petro osmanlının elinden ucuz kurtulduktan sonra Azak kalesini tekrar elden çıkardı. Baltacı Mehmed Paşa'nın Katherina'dan etkilenerek sulh yapmak gerektiği fikrini savunduğu söylenmektedir. Petro elli üç yaşında öldü. Ünvanını hakkıyla kazanmış hükümdarlardandır. Yaptığı birçok değişikliklerden ve insafsızca şiddetinden dolayı eski tarihciler ona Deli Petro derler. 

NİZAMÜLMÜLK

“KÜFR İLE BELKİ AMMA ZULM İLE PAYDAR KALMAZ MEMLEKET”

Selçuklu  devlet  teşkilatının  planlayıcısı, Nizamiye medreselerinin kurucusu, Siyasetname adlı şaheserin  yazarı. Haşhaşileri dize getiren devlet adamı ve Büyük Selçuklu develtini  koca veziri . Nizamülmülk, 1018 yılında Horasan’ın eski kültür merkezlerinden Tus şehrine bağlı Nukan kasabasında doğmuştur. Zamanının en iyi alimlerinden eğitim almıştır. Büyük Selçuklu Devletinin  Alparslan ve Melikşah dönemlerinde toplamda 30 yıl sadrazamlık yapmış, bilhassa Melikşah’ın saltanatının ilk yıllarında fiilen devleti yönetmiştir. Nizâmülmülk, vezir olduğu 1064’ten, şehit edildiği 1092 senesine kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirayet ve adaletle hizmet etti. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muharebesi hariç, bütün Selçuklu fütuhatında bulundu. Hayatının sonlarına doğru Siyasetname isimli eserini kaleme aldı. Siyasetname aslında edebiyatımızda hükümdarlara öğüt niteliği taşıyan eserlerin genel adıdır. Ama Nizamülmülk’ün Siyasetname’si bunların en ünlüsüdür. Sultan Melikşah’ın isteği üzerine kaleme alınan bu eser Sultan’ın beğenisini kazandı. Yaklaşık on asır önce yazılmasına rağmen hala güncelliğini koruyan eser Türk, İslam ve İran kültüründen izler taşımakta. Eski İran imparatorlarından, onların becerikli ve beceriksiz devlet yöneticilerinden, devlet idaresinin nasıl olması gerektiğinden, İslam büyüklerinden bahseden bu eser İslam Dünyası’nın çağının çok ilerisinde olduğunu gösteriyor.
Hayatını Selçuklu Devletine hizmetle geçiren çağımızda bile yakalayamadığımız bir adalet anlayışıyla hareket eden Nizamülmülk’ün ölümü son derece trajik olmuştur. Bir haşhaşinin suikastı sonucu hayatını kaybeden sadrazam ve ölümü hemen peşi sıra gelen Melikşah adeta kendileriyle birlikte Selçuklu Devleti’ni de mezara götürüyorlardı. Bu iki büyük devlet adamının ölümünden sonra Selçuklular dağılma sürecine girdi ve bir daha da toparlanamadı.

SEYYİD BATTAL GAZİ



''BİZİM TÖREMİZDE GAZAYA GİDERKEN ÖLÜM KORKUSU YOKTUR''


Battal Gazi, Malatya’da 695 yılında doğmuştur. Malatya fatihi Hüseyin Gazi’nin oğludur. Bazı kaynaklara göre etnik kökeni Türk, bazı kaynaklara göre de Arap kökenlidir. Battal Gazi Anadolu’da İslam’ın yayılmasına büyük katkılarda bulunmuştur.
Battal adını yiğitliğinden almıştır. Gazilik ünvanını da gazalarda gösterdiği başarılarından dolayı verildiği bilinmektedir.
“Battal” kelimesi Arapça kökenli bir sözcüktür. “ Vazgeçti, Caydı” anlamına gelir. Bir savaşta yendiği bir düşmanının müslümanlığı kabul etmesi yüzünden onu öldürmekten vazgeçtiği için o düşmanı tarafından kendisine bu lakap verilmiştir. Gerçek adı Abdullah’tır.
Battal Gazi Destanı‘nda;
Emeviler zamanında Arap ordusuyla birlikte İstanbul’u kuşattığı anlatılmaktadır. Kuşatma hem denizden hem karadan yapılmış, fakat başarıya ulaşamamıştır. Destanda Battal’ın düşmanı, Arap komutanına oyun oynayıp kuşatma başladığında İstanbul’a geçerek imparatorluğunu ilan eden İmparator Leon’dur. Bu kuşatmasının tarihi 717-718 olarak belirtilmektedir. Bizans tarihindeki veriler de bu tarihi doğrular niteliktedir. Ayrıca Bizans tarihinde İmparator III. Leon’un tahta çıkma tarihi 717 olarak belirtilmiştir, bundan dolayı destandaki Leon’un İmparator III. Leon olma olasılığı artmıştır.
Battal Gazi’nin yaşadığı dönem, Anadolu’da Türk veya Arap olgusunun olmadığı bir zamandır. Hakkındaki kaynaklara bakıldığında, kendisinin; Bizans’ın zulmünden bıkan halkın, hakkını savunmak için halktan bir ordu topladığı ve Bizans ile savaştığı görülmektedir. Battal Gazi’nin halkın içinden çıkan bir kahraman olması, dışarıdan gelip de akıncılık yapması düşüncesinden daha yüksek bir ihtimâldir.
Battal Gazi’nin tarihi şahsiyetiyle menkıbevi şahsiyeti kaynaklarda ve hafızalarda birbirine karışmıştır. Battal Gazi’den bahseden Yakubi ve Taberi’den başlayarak Evliya Çelebi’ye gelinceye kadar pek çok kaynakta tarih ve menkıbe iç içedir.
Battal Gazi, çalışkanlığı, cesareti ve kahramanlığı sayesinde komutanlığa, hatta valiliğine kadar yükselmiştir. Battal Gazi, sadece Bizans zindanlarına düşen kılıçdaşı alperenleri değil, o zamanın heterodoks Hıristiyan’ı, bugünün Müslüman’ı Boşnakları da Bizans zulmunden kurtarmak için çaba harcamıştır.
Seyyid Battal Gazi, 740 yılında Melik Gazi il beraber 20 bin kişilik bir kuvvetle, bugünkü Afyon yakınlarından bulunan eski ”Akroinon” mevkiinde meydana gelen büyük savaşta Leon ve Konstantin komutasındaki Bizans ordusu ile çarpışmakta olan İslâm ordusunun yardımına gelirler. Savaş çok şiddetli geçer ve her iki taraftan da çok sayıda insan ölür. Bu savaşta Battal Gazi şehit olur ve İslâm ordusu Şuhut’a çekilir. Battal Gazi, Akrenion’a yaklaşık 100 km. uzaklıktaki Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine defnedilir. Eşi ve iki çocuğunun kabirleri Malatya’nın Battalgazi ilçesinde bulunmaktadır. Anadolu’yu baştan başa geçen Battal Gazi, ünü Orta Asya’dan Endülüs’e kadar yayılmış, tarihi kimliğini hala sürdüren bir kahramandır.